Online Forumm

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Online ForummHoş geldin, .
Son Ziyaretiniz: Perş. Ocak 01, 1970
Mesaj Sayınız: 0


    7.sınıf sosyal son 3 ünite

    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Aktiflik :
    7.sınıf sosyal son 3 ünite Left_bar_bleue999 / 999999 / 9997.sınıf sosyal son 3 ünite Right_bar_bleue

    Cinsiyet : Erkek
    Mesaj Sayısı : 136
    Rep Gücü : 1000719
    Rep Puanı : 2
    Kayıt tarihi : 19/02/11
    Yaş : 27
    Nerden : Diyarbakır

    yeni 7.sınıf sosyal son 3 ünite

    Mesaj tarafından Admin Salı Haz. 28, 2011 12:50 pm

    4.ÜNİTE:ZAMAN İÇİNDE BİLİM
    BİLİNMESİ GERKEN KAVRAMLAR:
    -Çağ -Keşif -Milat –Uygarlık - Buluş -Bilim

    Yeni Buluşlar: (Tekerlek,barut,mum,mürekkep,cam,yazı)
    Kâğıt, Barut, Pusula ve Matbaa Talas Savaşı (751) ile Müslümanlara, Haçlı Seferleri ile de Avrupa ya geçti.


    BULUŞLARIN SERÜVENİ
    İnsanların, avladıkları hayvanları kesip parçalamak, kemikleri kırmak için çakılları ve taşları kullandıkları zamandan beri bu aletlerde sürekli devam edecek bir gelişme, teknolojik gelişmeler başlan bulunuyordu.
    CAM: Camın hammaddesi kumdur. Kumun yapısında bulunan silisyum dioksit, yüksek sıcaklıkta erir. Camın dayanıklı olmasını sağlamak, yumuşaklığı¬nı artırmak ve renk katmak için çeşitli maddeler katılır.
    .
    Türklerde cam sanatı Selçuklularla beraber başladı ve İstanbul'un alınışından sonra Osmanlı döneminde gelişti. İstanbul ve çevresinde 14. yüzyılın başlarında "Çeşm-i Bülbül" adı verilen bir cam çeşidi yapılmaya başlandı. Türkiye'de ilk cam fabrikası 1934 yılında Paşabahçe'de kuruldu.
    Çeşm-i Bülbül: Anadolu atölyelerinin çıkardığı bir üründür. Bu teknik, modern cam endüstrisinin ilerlemiş yöntemlerinin bile geleneksel ustaların çalışmalarını geçemediği bir tekniktir.
    MÜREKKEP: Günümüzden yaklaşık yedi bin yıl önce Mezopotamya'nın verimli toprak¬larında tarımın gelişmesiyle yazılı kayıtlar tut¬ma zorunluluğu ortaya çıktı. Babiller ve Mısır¬lıların başlangıçta kullandıkları yazma aracı basit çakmak taşı iken, bunun yerini ucu yon¬tulmuş çubuk aldı. MÖ 1300'e doğru Çinliler ve Mısırlılar kandillerde aydınlatmadan olu¬şan isi su ve bitki zamklarıyla karıştırarak ha¬zırlanan mürekkebi buldular.
    İlk çağlarda kullanılan mürekkep, parşömen üzerine yazmak için deriye iyice sinen ve silinmesi ko¬lay olmayan, özel dayanıklı bir mürekkepti. Bu mürekkep, bugünde birçok mürekkeplerin yapıldığı gibi mazı soyundan (mürekkep kozası) demir sülfattan ve reçineden (ya da Arap zamkından) yapılırdı.
    Eski mürekkebin önemli bir özelliği, yazının renginin yazarken çok soluk olması ve daha sonra kendi kendine kararmasıydı..

    TEKERLEK: Tekerlek bütün çağların en önemli mekanik icadıdır. Makinelerin çoğunda, saatlerde, yel değirmenlerinde, buhar makinelerinde ayrıca otomobil, bisiklet gibi taşıtlarda tekerlek ve tekerlek ilkesine dayanan dişli ve çarklar vardır.
    Kesile ağaç kütüklerinin yuvarlanmasının görülmesi tekerleğin atası sayılır. En eski tekerlek yaklaşık 5000 yıl önce Mezopotamya'da yapılmıştır. MÖ 200 yılında parmaklı (ispitli) tekerlek icat edildi. Parmaklıkları deri ya da metal şeritle sağlamlaştırıldı.

    MUM: Günümüzden yaklaşık 2000 yıl önce ortaya çıktı. Mum çevresi balmumuyla ya da don yağıyla sarılmış bir fitilden oluşur, Yağ lambaları ve mumlar gazyağıyla aydınlatmanın yaygınlaştığı 19. yüzyıla kadar başlıca yapay ışık kaynakları olmayı sürdürdüler.

    BARUT: Çinliler tarafından bulunmuştur. Daha sonra Türkler vasıtasıyla Çinlilerden Müslüman Araplara geçmiştir. Haçlı Seferleri sırasında Avrupalılar barut yapmayı Müslümanlardan öğrendiler Barut sayesinde top, tüfek gibi ateşli silahlar yapıldı.
    Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul surlarını yıkabilecek toplar yaptırması, Avrupa krallarının işine yaradı. Krallar büyük toplar sayesinde söz geçiremedikleri derebeylerin şatolarını yıktılar, böylece Avrupa’da derebeylerin egemenliklerine son veren krallar siyasi güçlerini artırdılar.
    Mö 3500-3200 Mezopotamya'da sümerler yazıyı kullanan ilk uygarlıktır.
    MÖ 3200:Tekerleğin ilk kez mezopotamyada kullanıldığı sanılıyor.
    MÖ 1300:Suriye-Ugaritte ilk alfabe kullanıldı.
    MÖ 700:Lidya'da madeni para ilk kez kullanıldı.
    MÖ 540:Milleti Tharles geometri okulunu kurdu.
    MÖ 450:Herodot,Dünya haritası çizildi.
    MÖ 200:Yunanlı Arşimet kaldıraç kanunları keşfeldildi.

    SÖZ UÇAR YAZI KALIR
    Günümüzden yirmi bin yıl önce mağara duvarlarına çizilen hayvan resimleriyle başlayan insanın iz bırakma tutkusu, altı bin yıllık bir geçmişi olan yazının ortaya çıkarılmasında atılan ilk adımlardır.
    Tarih, insanın yazıyı bulmasıyla başladı. Konuşurken çıkarılan seslere bir takım işaretler karşılık olabilirdi.
    İlk yazı nesneleri gösteren resimler şeklindeydi. Konuşma dilini yazı diline çevirmeyi başaran Sümerler düşünceyi ve tarihi gelecek kuşaklara bırakma yöntemini bulmuş oldular. Sümerlerin kil tablet üzerine yazdıkları harflerin biçimi çiviye benze¬diği için bu yazıya çivi yazısı adı verildi. Çivi yazısını Babil ve Hitit gibi uygarlıklarda kullanmışlardır.
    Eski Mısırlıların kullandığı resimli yazıya "hiyeroglif” denir. Bu yazıda harfler resimlerle ifade edilir. Hiyeroglif yazılar yalnızca duvara ve anıtlara yazılırdı.
    Güney Amerika uygarlığı olan İnkalar "Khipu” adı verilen düğümlerden oluşan ip demetlerinden yararlanıyorlardı. “Khipu"lar sayısal kayıtları tutmak için kullanılmakta her ip farklı renkte ve farklı düğüm şeklindeydi.
    Fenikeliler yazıyı çeşitli harflerle anlatarak ilk alfabeyi icad ettiler. Bu alfabe Yunanlılar ve Romalılar tarafından da geliştirilerek Latin Alfabesi oluşturulmuştur.
    Gutenberg ise yazıyı daha seri bir şekilde kopyalayan bir matbaa geliştirmiştir. (1457)

    Osmanlı Devleti'nde Kâğıt ve Matbaa
    Dünya'da bilinen ilk matbaa Budizm'in Japonya'da yayılması için Çinliler tarafından kul¬lanılmıştır.
    Asya'da yer alan Uygurların da matbaacı¬lık faaliyetine başlamalarında komşuları olan Çin etkili olmuştur.
    Matbaanın başlangıcının tam olarak bilin¬memesine rağmen modern matbaayı 15. yüzyılın ortalarında Alman matbaacı Johanne Gutenberg yapmıştır.
    Matbaanın Osmanlı Devleti'nde kullanılma¬sı 18. yüzyılda gerçekleşmiştir. Ancak Osmanlı Dev¬leti'nde yaşayan Musevi ve Ermeni azınlıklar matba¬ayı kullanarak kendi dillerinde kitaplar basmışlardır.
    1727'de ilk Türk matbaası kurulana kadar Türkçe kitap basılmamıştır.
    Osmanlı Devleti, Lale Devri'nde Batı'nın ilerleyişini takip etmek için Avrupa ülkelerine elçi¬likler açmış ve konsoloslar atamıştır. Bunlardan biri olan ve Fransa'ya elçi olarak atanan 28 Meh¬met Çelebi'den, Fransa'nın uygarlık, eğitim, as¬kerî alandaki gelişmeleri takip ederek rapor etme¬si istenmiştir. 28 Mehmet Çelebi'nin oğlu olan Said Mehmet Efendi, gelişmenin eğitimden kay¬naklandığına ve bunun için matbaanın gerekli ol¬duğuna inanmıştır.
    Osmanlı Devleti'nde Türk matbaacılığının ortaya çıkmasında önemli şahsiyetlerden biri İbrahim Müteferrika'dır.. 1727 yılında da Sait Efen¬di ile birlikte ilk Osmanlı matbaasını kurdu.


    Matbaanın Osmanlı Devleti'ne geç gelmesinin nedenleri;
    1. Dinî tutuculuk, 2. Teknik nedenler,3. Toplumun hazır olmaması,4. Hattatlık mesleğinin yaygın ve geleneksel bir uğraş olarak etkin olmasıdır.

    İLK ÇAĞDA YETİŞEN BİLİM ADAMLARI VE BİLİMSEL ÇALIŞMALARI
    Anadolu'da yetişen bilim adamlarına baktığı¬mız zaman;
    -Teodorus, kilit ve anahtarı bulmuştur.
    - Hipokrat, tıbbın temellerini atmıştır.
    - Heredot, tarihin babası sayılmaktadır.
    - Demokritus, atom sözcüğünü günümüz an¬lamda ilk kez kullanmıştır.
    -Anaksogaros, ilk astronom olarak kabul edil¬mektedir.
    Yunanistan'da yetişen bilim adamları;
    - Homeros, Yunanistan'ın gelenek ve görenek¬lerini, inançlarını ele aldığı "İlyada ve Odysseia" destanlarını yazmıştır.
    - Hesiados, Yunanistan'da ünlü bir şair olup, "Tanrıların Doğuşu, İşler ve Günler" adlı eser¬leriyle önemli bir kişiliktir.
    Hellenik dönemde yetişen bazı bilim adamları Pisagor, Platon, Ödoksos, Aristo, Zenon, Arşimet'tir.
    - Pisagor, bugün "Pisagor teoremi" olarak bildi¬ğimiz "Bir dik üçgenin dik kenarlarının karele¬rinin toplamı, hipotenüsün karesine eşittir" ifa¬desini ortaya koymuştur.
    - Arşimet, suyun kaldırma kuvvetini bulmuştur. Bu buluş günümüzdeki gemilerin yapılmasına temel teşkil etmiştir.
    Roma döneminde yetişen bilim adamları, Menelaus, Batlamyus, Dioscorides, Galen, Diafantos'tur.
    - Menelaus, günümüzde "Menelaus teoremi" olarak bilinen düzlem ve küresel üçgenlere dair teoremi ortaya koymuştur.
    - Batlamyus, astronominin sentezini yapmış, geometrik bir sistem kurmuştur. Yerin küresel olduğunu ve evrenin merkezinde ve hareket¬siz olduğunu savunur. Batlamyus'un "Coğrafya" adlı eseri ünlüdür.

    ORTA CAĞDA BİLİM
    Orta Çağ İslam Dünyasında Bilimsel Faaliyetler
    İslam kültürü ve bilimsel faaliyetler, farklı kültürlerin etkisiyle şekillenmiştir. Harezmi, Biruni gibi bilim adamları Hindistan, İran ve Bizans gibi kültürlerden etkilenmiştir.
    İslam dünyasında, devlet adamlarının bi¬limsel faaliyetleri desteklemesi sonucu bilimse gelişmeler sağlanmıştır. İslam topraklarında bilim evleri ve gözlem evleri görülmektedir. Bu; dönemde astronomi, matematik, fizik, kimya, biyoloji, coğrafya, tıp, teknik ve tarih alanların¬da önemli bilimsel çalışmalar görülmektedir.
    İslam kültürü, sınırların genişlemesi ile birlikte geniş alanlara yayılmıştır. Müslümanla¬rın Avrupa'ya geçmesi ile İslam kültürü Avru¬pa'ya yayılmıştır. İbn-i Sina, Biruni, Farabi, Harezmî gibi bilim adamlarının eserleri, Latinceye çevrilmiştir. Avrupalılar, İslam devletlerinde medreseleri örnek alarak, üniversiteler kurmuşlardır.
    Orta Çağ Avrupa’sında özgür düşünce or¬tamı ve bilimsel çalışmalar yokken, İslam dün¬yası aydınlanma çağını yaşıyordu. Bilimsel ça¬lışmalar en üst seviyedeydi.

    TÜRK İSLAM DEVLETLERİNDE BİLİM VE BİLİM ADAMLARI
    Matematik alanında
    Harezmî, Abdülhamit İbn Türk, Ömer Hayyam, Nasirüddin-i Tusi gibi bilim adamlarının çalışmaları görülür.
    Nasiruddin-i Tusi, "Kesenler Teoremi" adlı eseriyle Trigono¬metrik çalışmalara yer vermiştir. Kenar açı bağıntısını bulmuştur.
    Ömer Hayyam, cebir konusunda üçüncü derece denklemlerin çözümüne katkıda bulunmuştur. Celali takvim adıyla bilinen tak¬vimi hazırlamıştır.
    Tıp alanında
    Zehravi, İbn-i Rüşd, İbn-i Sina, İbn-i Nefis gibi bilim adamlarının çalışmaları görülür.
    İbn-i Sina, tıp alanının yanında felsefe, astronomi, matematik, fizik, kimya gibi alanlarda da ça¬lışmalar yapmıştır. "Kanun" adlı eserinde hekimlik, ilaçlar, cerrahi yöntemler hakkında bilgi verir Onun bu eseri Avrupa'da ders kitabı olarak okutulmakta¬dır.
    Zehravi, cerrahi alanında önem¬li bir yere sahiptir. "El-Tasrif adlı eseri, Avrupa'da Latinceye çev¬rilerek Oxford Üniversitesinde okutulmuştur.
    Astronomi alanında
    Fergani, Beyruni, Bitruci, Uluğ Bey, Battani gibi bilim adamlarının çalışmaları görülür.
    Uluğ Bey, Semerkant'ta med¬rese ve gözlemevi, bilimsel ça¬lışmaların gelişmesinde etkili ol¬muştur. Bu medrese ve gözlem-evinde Ali Kuşçu ve Kadızâde-i Rumi gibi devrin önemli bilim adamları çalışma¬lar yapmıştır. "Uluğ Bey Zici" adlı eseri astronomi konusunda önemli bilgiler vermektedir.
    Biruni, "Mesud'un Kanunu" adlı eserinde önemli astronomik bil¬giler vermiştir.
    Fizik alanında
    Farabi, İbn-i Sina ve İbn'ül Heysem gibi bilim adamlarının çalışmaları görülür.
    Farabi, "Boşluk Üzerine" adlı yazmış olduğu eserinde doğa¬da boşluğu kabul etmez. Aristo fiziğinin yetersiz olduğunu orta¬ya koymuştur. İslam devletlerindeki bilimsel gelişmeler, Selçuklular zamanında devam etmiştir. Türk-İslam devletlerinde bilgin, filozof ve sanatkârlar yetişmiştir. Bu dönemde Bağdat'ta kurulan Ni¬zamiye Medreseleri, bilim ve kültür hayatının canlanmasında etkili olmuştur.

    ORTA ÇAĞ VE YENİÇAĞ AVRUPASINDA BİLİM
    Kavimler göçü ile birlikte Avrupa'da Hıristiyanlık geniş alanlara yayılmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan kiliseler ekonomik, siyasi ve dini güçleri ellerinde toplamışlardır. Bilimsel ve akılcı düşünceyi reddederek kişisel düşünceyi yasaklamışlardır. Kutsal kitapları olan İncil'i kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayarak halkı yanlış bilgilendirmişlerdir.
    İskenderiye Kütüphanesi'ni yakmış, çeşitli bilim adamlarını idam ettirmişlerdir. Aforoz (dinden atma) Endülüjans (Günahların atfedile¬bileceği belge) gibi yetkileri kullanarak siyasi bir güç sağlamışlardır.
    Yeni Çağdaki bilimsel çalışmalarda etkili olan gelişmeler:
    Orta Çağın sonlarına doğru, insan ve doğa sevgisinin ön plana çıkması ile birlikte eski Yunan ve Helen uygarlıklarının incelenmesi so¬nucu bilimsel çalışmalar başlamıştır.
    Yeni Çağ Avrupa’sında bilimin ortaya çıkması ve gelişmesinde etkili olan barut, pusula, kâğıt ve matbaa Haçlı Seferleri ile birlikte Avru¬pa'ya geçmiştir.
    Barut
    Barutun ateşli silahlarda kullanılmasıyla birlikte Orta Çağ Avrupa’sındaki Feodalite (Derebeylik) sistemi zayıflarken, merkezi krallıklar güç kazanmıştır. Bu durum Avrupa'nın siyasi yapısını değiştirmiştir.
    Kâğıt
    Kâğıt, uygarlaşma yolunda icat edilmiş en önemli buluşlardan biridir. İlk olarak Mısırlılar "papirüs" adını verdikleri bitkilerin üzerine yazı¬lar yazmışlardır. Mezopotamyalılar kil tabletlere, Çinliler ipekli kumaş üzerlerine yazmışlardır.
    Çinliler bu kumaşların çok pahalı olmasından dolayı, arayış içerisine girerek kâğıdı icat etmişlerdir.
    Kâğıdın kullanılması ile birlikte Avrupa'da ve dünyada kültür aktarımı sağlanmıştır. Avru¬pa'da bilimsel çalışmaların yapıldığı "Aydınlan¬ma Dönemi" başlamıştır.
    Matbaa
    İlk olarak Çin'de kullanı¬lan matbaa, Uygur Türkleri ta¬rafından geliştirilmiştir. Günü¬müz modern anlamdaki matbaayı Jan Gutenberg ortaya koymuştur.
    Matbaa sayesinde yazıl¬mış olan eserler çoğaltılarak geniş kitlelere hitap etmiştir. Matbaa uluslararası kültürel etkileşimin yaşanmasında önemli bir yere sahiptir.
    Pusula
    Pusula, insanların yön bulma aracıdır. İlk olarak Çin’¬de görülen bu icat, mıknatıslı taşlardan yapılmıştı. Kristof Kolomb, pusulanın sapma açısını hesaplamış ve günümüz mo¬dem pusulasının yapılmasında etkili olmuştur.
    İnsanlar pusula ile birlikte denizlere ra¬hatlıkla açılabilme imkanı bulmuşlardır. Bu da Coğrafi Keşifler'e neden olmuştur. Coğrafi Ke¬şiflerle birlikte insanlar yeni yerler keşfetmiştir. Dünya'nın yuvarlak olduğu anlaşılmıştır.
    Coğrafi Keşiflerle birlikte Avrupa'da eko¬nomik refah artmıştır.
    OSMANLILARDA BİLİM

    -Ali Kuşçu, 15.yy'da yaşamış ve matematik, astronomi alanlarında çalışmalar yapmıştır. Osmanlı Devleti'ne hizmet etmeye başladığın¬da, İstanbul'un coğrafi koordinatlarını belirle¬miş ve güneş saatleri yapmıştır. "Fethiye" ve "Muhammediye" adı verilen astronomi ve ma¬tematik kitapları vardır.
    - Takiyuddin, matematik alanında önemli ça¬lışmalar yapmıştır. İkinci derece denklemlerin çözümünü yapmıştır. "Işığın Niteliği ve Görme¬nin Oluşumu" adlı eseri önemlidir.
    - Piri Reis, dünya haritası ile "Denizcilik Kitabı" adlı eseri ortaya koymuştur Denizcilik Kitabın-j da, Akdeniz, Çin Deniz'i, Hint okyanusu ve Kızıl Deniz'le ilgili önemli bilgiler vermiştir. Böylece denizciler bu kitaptan yararlanmışlardır.
    - Katip Çelebi, coğrafi bilgiler içeren "Cihan-numa" adlı eseri ile ünlüdür. Dünyadaki birçok bölgenin iklimi, coğrafi yapısı, idari ve siyasi yönleri hakkında bilgi verir.

    DEĞİŞİM-GELİŞİM

    ***COĞRAFİ KEŞİFLER***
    SEBEPLER
    1.Pusulanın geliştirilmesi
    2.Gemicilik sanatının ilerlemesi
    3.Coğrafya bilgisinin ilerlemesi
    4.Yalanlara inanmayan cesur gemicilerin yetişmesi
    5.Doğu ülkelerinin zenginliği (İpek ve Baharat Yolları)
    6.Türklerin İpek ve Baharat yollarına hâkim olması
    7.Avrupalıların Hıristiyanlığı yaymak istemeleri

    Amerika nın Keşfi
    Kristof Kolomb Amerika kıtasını buldu ancak buranın Hindistan olduğunu sandı. 1507 yılında Ameriko Vespuçi buranın yeni bir kıta olduğunu anladı.

    Hindistan Yolu=1487 de Bartelmi Diyaz Ümit Burnuna kadar gitti.1498 de Vasko dö Gama Hindistan a varmayı başardı.

    Dünya nın Dolaşılması(1519-1522)
    Macellan Dünya nın yuvarlak olduğunu kanıtlamak için yola çıktı. Filipinler de öldürüldü. Del Kano yolculuğu devam ettirdi.
    COĞRAFİ KEŞİFLERİN SONUÇLARI
    1.Yeni yollar ve ülkeler bulundu.
    2.Sömürgecilik başladı.
    3.Atlas Okyanusu kıyısındaki limanlar önem kazanırken Akdeniz limanları önemini kaybetti.
    4.Yeni yolların bulunması Osm. devletini olumsuz etkiledi.
    5.Ticaret alanı genişledi.
    6.Bol miktarda değerli maden Avrupa ya taşındı.
    7.Burjuva sınıfı güçlendi.
    8.Avrupa dan Amerika ya göçler başladı.
    9.Avrupa ya yeni bitkiler getirildi.(kakao, tütün vb.)
    10.Baharat yolu üzerindeki halk yoksullaştı.
    11.Zengin burjuva sınıfı bilim ve sınıf adamlarını destekleyerek Rönesans ve Reformun doğuşunu kolaylaştırmışlardır.
    12.Dini inançlar temelinden sarsıldı. Ahiret korkusu yerini dünya nimetlerinden yararlanma arzusuna bıraktı.
    13.Maya, Aztek ve inka uygarlıkları yok edildi.

    ***RÖNESANS***(YENİDEN DOĞUŞ)
    15. yüzyılın sonları ile 16.yüzyılın başlarında bilimde, sanatta ve edebiyatta görülen gelişmelerdir.
    SEBEPLER
    1.Matbaanın icadı.
    2.Hümanizma hareketinin etkisi.
    3.Orta çağ güzel sanatlarının 15 ve 16. yüzyıllarda olgunlaşması.
    4.Yazar, şair ve sanatkarları koruyan mesenlerin bulunması.
    5.İstanbul”un fethi ile bazı bilim adamlarının İtalya”ya gitmesi.
    6.İslam medeniyetinin etkisi.
    7.Coğrafi keşiflerin etkisi.

    Rönesans”ın İtalya”da Başlama Sebepleri
    1.İtalya”nın Akdeniz in ortasında olması
    2.İtalya nın Hıristiyanlığın merkezinde olması (Papa)
    3.İtalyan devletlerinin ticaretle uğraşması
    4.İtalya da siyasi birliğin olmaması (özgür düşünce)
    5.İtalya Roma ve Yunan uygarlıklarının izlerin bulunması

    #İtalya da Rönesans eski uygarlıkların incelenmesi ile başladı.
    #Fransa da Rönesans krallarının desteği ile başladı.
    #Almanya da “ din alanında başladı.
    #İngiltere de “ hümanizma alanında gelişti.
    SONUÇLAR=
    1.Skolâstik düşünce yıkılmış, yerini pozitif düşünceye bırakmıştı.
    2.Bilimde deney ve gözleme yer verilmeye başlandı.
    3.Reform hareketleri başladı ve gelişti.
    4.Rönesans mimarisi oluştu.
    5.Ulusal diller gelişti.
    ***REFORM***
    16.y.y.başlarında (önce Almanya da ) Katolik mezhebinde yapılan değişiklikledir.
    SEBEPLER
    1.Katolik mezhebinin bozulması (Din adamlarının zengin, halkın yoksul olması.)
    2.Reformcu filozofların kilisenin yanlış uygulamalarını eleştirmeleri.
    3.Matbaa ile incilin diğer dillere çevrilmesi.
    4.Rönesans ın etkisi ile skolâstik düşünenin yıkılması.
    #Bozulan Katolik kilisesi ne ilk tepkiyi gösterenler yine bazı din adamları oldular. Bunlara göre din adamları yalnızca dinle uğraşmalı, din siyasetten uzaklaştırılmalı idi.
    Reformun öncüsü Martin Luther dir.

    SONUÇLAR
    1.Avrupa da mezhep birliği bozulmuş, yeni mezhepler ortaya çıkmıştır.(Protestan, Kalvenizm vs.)
    2.Katolik kilisesi kendini yenilemeye çalıştı.
    3.Yeni mezheplerin kurulduğu ülkelerde kilisenin malları yamalandı.
    4.Kilisenin ve Papa nın dini otoritesi azaldı.
    5.Eğitim kurumları kilisenin elinden alınarak eğitimde ilk kez laik sisteme geçildi.
    6.Avrupa da din yüzünden savaşlar çıktı.
    7.Reform sonucunda Avrupa da dini ve siyasi birliğin bozulması ile Osmanlılar Balkanlarda rahatça ilerlediler.
    8.Din ve devlet işleri birbirinden ayrıldı.(laiklik)
    #Osmanlılar Avrupa daki bölünmeyi hızlandırmak için Protestanları desteklediler.
    #1555 Ogsburg (Ausburg) Ant. ile Protestanlık, 1598 Nant Fermanı ile Kalvenizm kabul edildi.

    Aydınlanma Çağı=
    17. ve 18. y.y. her konuda akla öncülük tanıyan bir düşünce sistemidir. Bu sistemin etkisiyle bilim ve felsefede gelişmeler oldu. Aydınlanma Çağında aklın kullanılmasıyla doğru bilgiye ulaşılması savunuldu. Bunun sonucunda deney ve gözlem önem kazandı. Newton (Fizik-Matematik-Yer çekimi) Copernic(Güneş sistemi) Galile (Dünyanın yuvarlak olduğu) Descartes (Analitik Geometri), S.S.Russo, Mozart, Bah Aydınlanma Çağının ileri gelenleridir.
    Sanayi İnkılâbı=
    İlk olarak 18. y.y. da İngiltere de ortaya çıktı. İnsan ve hayvan gücünün yerine buharla çalışan makineler aldı. Büyük fabrikalar kuruldu. Ulaşım kolaylaştı. Hammadde ve Pazar ihtiyacı arttı. Bu da sömürgeciliğin büyüyüp emperyalizme dönüşmesine sebep oldu.

    5.ÜNİTE: EKONOMİ VE SOSYAL HAYAT
    BİLİNMESİ GEREKEN KAVRAMLAR:
    1.Okyanus 2.Girişimci 3.Meslek 4.Dayanışma 5.İthalat/İhracat 6.Pazar 6.Sermaye 7.Sorumluluk 8.Vakıf 9.Vergi

    TOPRAK-TARIM
    Tarımı Destekleyen Kuruluşlar:

    -Ziraat Bankası
    -Devlet Su İşleri(DSİ): Baraj, Gölet ve Kanallarla su ihtiyacını(Tarım Alanlarının) karşılar.
    -Tarım Satış Kooparatifi: Ani fiyat düşüşlerine karşı üreticiyi korur.
    -Toprak Mahsülleri Ofisi(TMO): Tahıl destek alımları yapar
    -Türkiye Zirai Donanım Kurumu(TZDK): Çiftçini ihtiyacı olan malları üretir.
    -GAP İdaresi Başkanlığı: Güneydoğu Anadolu’nun sulama ihtiyacı için kurulmuştur.
    Bunların dışında Çukobirlik, Fiskobirlik, Çaykur gibi kuruluşlar vardır.

    TOPRAK YÖNETİMİ

    Hititlerde Toprak: Topraklar devletindi. Ancak kral bu toprakları işlemesi için vali ve komutanlara veriyordu. Savaş zamanı vali ve komutanlar besledikleri askerlerle savaşa gidiyordu.
    Feodalite(Derebeylik): Ortaçağ Avrupa’sının yönetim şeklidir. Cemre ve Viking saldırıları merkezi yapıyı bozmuş, derebeylik ortaya çıkmıştır. Derebey (Sanyör) her şeyin sahibi idi. İstanbul’un fethinde kullanılan topların örnek alınmasıyla Derebeylikler yıkıldı. Merkezi krallıklar güçlendi.
    Manga Karta(1215)İngiltere kralı istediği gibi vergi koyamayacak, mahkeme kararı olmadan kimse cezalandırılmayacaktı.(Kanun üstünlüğü) İngiltere Anayasalı Monarşiye geçti.

    Selçuklularda İkta sistemi:
    -Askerlere ve devlet görevlilerine hizmet ve maaş karşılığı verilen topraklardır.
    -Toprak devletin, işletme hakkı ikta sahibindir.
    -İkta sahibi elde ettiği gelirin bir kısımıyla geçimini sağlar, kalanla asker beslerdi. Barış zamanı bu askerler o bölgenin güvenliğini sağlarken savaş zamanı ana orduya katılırdı.
    -İkta süresince kullanılır, satılamaz, miras bırakılamaz.
    -İkta 3 yıl üst üste ekilmezse elinden alınırdı.

    Osmanlı Devleti’ nde Toprak Tönetimi
    Dirlik:Geliri asker yetiştirmek şartı ile asker ve memurlara verilen topraklardır.3’ e ayrılır:
    a-Has: Geliri 100.000 akçeden fazla olan topraklardır.Padişah ailesine ve divan üyelerine verilirdi.
    b-Zeamet:Geliri 100.000 ile 20.000 akçe arasında olan topraklardır.İkinci derece memurlara verilirdi.
    c-Tımar:Geliri 20.000 ile 3.000 akçe arsında olan topraklardır.Savaşta başarı gösterenlere verilirdi.
    *Dirlik alanlar 3.000 akçeye 1 atlı asker (Tımarlı Sipahi) beslemek zorundaydı.Böylece devlet asker için hazineden para harcamaz,üretimi aksatmaz ve sürekli hazır bir orduya sahip olurdu.
    TİCARET
    Kıral Yolu:Lidya kralı Giges tarafından yaptırılmıştır.Sardes’ten başlar (bazı kaynaklara göre millet) Su şehrinde sona erer.Tarihteki ilk ticaret yoludur.
    Baharat Yolu:Hindistan’dan kara yoluyla Mısır’a oradan deniz yoluyla Avrupa’ya giden yoldur.Bu yol (Mercidabık ve Ridaniye) Mısır Seferi sonunda Osmanlılara geçti.Bu yol önemini coğrafi keşiflerle yitirdi.Süveyş Kanalın’ın açılmasıyla tekrar canlandı.
    İpek Yolu:Çin’den başlar, Anadolu ve Mısır üzerinden Avrupa’ya uzanırdı. Coğrafi keşiflerle önemini kaybeden yol, Süveyş Kanalı ile canlandı.

    KOL GÜCÜNDEN MAKİNE GÜCÜNE GEÇİŞ
    Sanayi inkılabı: Üretimde insan ve hayvan gücünün makinelerin olmasıdır. İlk İngiltere’de ortaya çıktı. Küçük atölyeler yerine fabrikalar kuruldu.üretim arttığı için hammadde ve Pazar ihtiyacı ortaya çıktı. Ulaşım gelişti. Sömürgecilik hızlandı. Köylerden kentlere göç hızlandı. İşçi sınıfı ortaya çıktı. Sendikalar doğdu. Buharlı gemi ve trenler yapıldı.
    # Osmanlı sanayi inkılâbına ayak uyduramadı. El emeği ile üretilen mallar Avrupa’nın fabrika malları rekabet edemedi. Yerli sanayi çöktü. Kapitülasyonların da etkisiyle Osmanlı ülkesi Avrupa’nın pazarı haline geldi.
    Sendika: İşçilerin hak ve çıkarlarını korumak amacıyla kurdukları toplumsal ve sınıfsal bir örgüttür. Din, dil, ırk ayrımı yoktur.
    Grev: Çalışanların iş bırakma eylemidir.
    Lokavt: İşyerinde faaliyetin tamamen durmasına sebep olacak şekilde işverenin işçileri uzaklaştırması.
    Süveyş Kanalı:1869’da İngiltere tarafından açıldı. Baharat yolu kısaldı. Akdeniz önemini tekrar kazandı.
    Panama Kanalı: 1914 yılında açıldı.
    Sanayi İnkılâbının Olumsuz Sonuçları
    Çevre kirliliği başladı.
    Şehirler kalabalıklaştı.
    Doğal kaynaklar daha hızla tüketildi.
    Sömürgecilik hızlandı.

    VAKIFLAR
    Vakıf:Kişinin kazancının bir bölümünü insanların hayrına olacak bir iş için ayırmasına denir.
    # Osmanlı’da ilk vakıf Orhan Bey tarafından kurulmuştur.
    # Malını vakfeden kişi kadı huzurunda vakıf şartlarının belirtildiği gibi bir sözleşme oluşturur.
    # Osmanlı’da vakıflar din, ırk farkı gözetmeden tüm insanlara hizmet verirdi. Vakıf malları satılamaz, miras bırakılamazdı.
    # Vakıf eserlerinin korunması ve verilen hizmetin devamı için 2 Mayıs 1924’te Vakıflar Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Görevleri:
    1-Vakıf eserlerinin restorasyonu.
    2-Vakıfların devamı.
    3-Muhtaç kişilere yiyecek ve giyecek yardımı.
    4-Burs (öğrenciler için).
    5-Anne ve babası olmayan çocuklara maaş.
    # Her yıl mayıs ayının 2. haftası Vakıf haftası olarak kutlanır.2006 yılı Vakıf Medeniyeti Yılı olarak ilan edilmiştir.(2008 su yılı).
    TEMA(Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı)
    TEGV(Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı)
    # Vakıf sistemi sayesinde Osmanlı alınan yerlerin Türkleşmesini sağlamış, bayındır hale getirilmesini sağlamıştır. Ticareti canlandırmış, Eğitim ve sağlık için bütceden para ayırmasına gerek kalmamıştır.

    MESLEK
    Ahi Teşkilatı:

    Ahi Evren tarafından kuruldu. Ahi kelimesi kardeş anlamına gelir. 13.yy’da Anadolu’da Moğol baskısı hâkimdi. Anadolu’ya düzensiz bir şekilde Türkler geliyordu. Bunlara bir sanat ve güzel ahlaki beceriler kazandırmak amacıyla Ahi (lonca) Teşkilatı kuruldu. Çırak, kalfa, usta sistemi vardı. Hem teorik hem de pratik eğitim verilirdi. Her Ahi birliğinin sandığı vardı. Bu sandık sayesinde esnaf tefecilerden korunur, zor durumda kaldığı zaman yardım edilirdi.

    Ahi Teşkilatının Özellikleri:
    Devletle esnaf arasında köprü görevi yapardı.
    Verdiği eğitimle mesleklerin devamlılığı sağlamıştır.
    İhtiyaç sahibi esnafa yardım edilmiştir.
    İnsanlara meslekle birlikte iş ahlakı kazandırılmıştır.
    Kalitesiz veya pahalı mal satılması önlenmiştir.

    Teşkilata yeni giren gence feta (yiğit) denir. Ahlaken olgunlaşan feta önce çırak, kalfa sonrada Şed töreni ile destur verilerek usta olurdu.
    # Karamanoğlu Mehmet Bey Türkçe’yi resmi dil ilan etmiştir.
    Kethüda: Kanunları, mesleğin inceliklerini iyi bilir. Esnafın dürüstlüğünü ve çalışma düzenini denetlerdi.
    Yiğitbaşı: Bilirkişi konumundadır. Bugünkü Türk Standartları Enstitüsü’nün(TSE) görevini yapardı. Hileli mal yapanı tespit eder, kethüdaya bildirirdi.

    Medrese: (Bugünkü üniversite). Selçuklularda ilk medrese Nizamülmülk tarafından (Nizamiye Med.) Şiilikle mücadele amacıyla kuruldu.
    Osmanlılarda ilk Orhan Bey İznik’te medreseyi açtı.
    Fatih Sahn-ı Seman, Kanuni Süleymaniye Medresesini açtı.
    Medreselerdeki eğitim vakıflar vasıtasıyla yürütülürdü. Öğrenci seçiminde yaş şartı olmasa da daha çok genç ve bekârlar tercih edilirdi. Bir müderrisin okuttuğu öğrenci sayısı 20’yi geçmezdi.
    Sınavla seçilen öğrenciler kendi zekâ ve yeteneklerine göre ayrı sınıflarda eğitim görürlerdi. Medreselerin yüksek bölümü de ücretsiz ve yatılıydı. Yüksek bölümden mezun olanlar müderris, kadı, kazasker ve müftü olabilirdi. Öğrencilere softa, asistanlara muit denirdi. Medresede dini bilimler (kuran, fıkıh, kelam, hadis) ve pozitif bilimler (tarih, coğrafya, matematik, tıp, astronomi, felsefe vs. ) okutulurdu.
    # Öğrenciler derecelerine göre Danişment, suhte olarak adlandırılmaktaydı Dersini başarıyla tamamlayan öğrenciye icazetname adlı bir belge verilirdi.

    ENDERUN
    2.Murat zamanında kuruldu. Bir şeyin iç kısmı ,iç yüzü, harem dairesi anlamına gelir.
    Devşirme kanunu ile Hıristiyan çocukları (8 -10 yaş arası) toplanır. Acemi oğlanları ocağına alınırlardı. Zeki ve kabiliyetli olanlar saraydaki Enderun okuluna alınırdı. Enderun’da iyi bir eğitim alan gençler devlet adamı veya sanatkâr olarak mezun olurlardı.
    Eğitim-Öğretim birbirini izleyen yedi odada yapılırdı. Odalara koğuş denirdi. Her odadaki eğitim 1 ile 2 yıl sürerdi.
    1909’a kadar devam eden Enderun’da eğitim 4 konu üzerinde toplanmıştır.
    -Beden Eğitimi -Uygulamalı saray eğitimi
    -Sanat eğitimi -İslami bilimler
    Uygulamalı eğitim saray ve protokol hizmetleri güreş, atlama, meç, ok atma, hat sanatı ve müzikten oluşurdu.
    Teorik olanlar Türkçe, Arapça, edebiyat, Farsça, tarih, fen bilimleri, cebir ve İslami bilimlerdir.
    Bu eğitim kurumu devlete birçok sadrazam vezir, yüksek rütbeli asker, hattat, şair, müzisyen, minyatür ustası yetiştirmiştir.
    Odalar: Büyük oda, küçük oda, doğancılar odası, seferli odası, kiler odası hazine odası ve has oda.
    Meslek seçiminde rol oynayan faktörler
    Cinsiyet ve fiziksel özellikler
    Meslek hakkında bilgi
    Arkadaşların etkisi
    Ailenin sosyo–ekonomik durumu
    Ailenin beklentisi
    Okul başarısı ve öğretmenlerin düşünceleri
    Mesleğin toplumdaki yeri ve geliri
    Çevrenin etkisi
    Yetenek ve zeka
    İstek ve hayaller


    6.ÜNİTE:YAŞAYAN DEMOKRASİ
    BİLİNMESİ GEREKEN KAVRAMLAR:
    1.Kurultay 2.Kut 3.Meşrutiyet 4.Monarşi 5.Oligarşi 6.Özgürlük 7.Laiklik 8.Medya 9.Milli Egemenlik 10.Yasama 11.Yürütme 12.Yargı

    DEMOKRASİ
    Demokrasinin Doguşu: MÖ.450 yıllarında Atina’da site adı verilen şehir devletleri vardı. Şehir devletlerinde kadınların ve kölelerin dışında herkesin söz hakkı vardı. Doğrudan demokrasi uygulanır.
    1215’de İngiltere’de kralın yetkilerini sınırlandırmak için Manga Karta ilan edildi. Kral yasaların üstünlüğünü kabul etti. Kral keyfi yargılama yapamayacak, istediği gibi vergi koyamayacaktı.
    Coğrafi keşiflerle Avrupa zenginleşti. Rönesans ile bilimde, sanatta ve edebiyatta ilerledi. Reform ile skolaştik düşünce yıkıldı. Düşünce özgürlüğü ve laiklik geldi.
    Fransız ihtilali ile birlikte eşitlik, adalet özgürlük ve demokrasi fikirleri yayıldı.
    1948 yılında (10 Aralık) Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edildi.

    Demokrasi: Halkın kendi kendini yönetmesidir. Uygulama biçimlerine göre Doğrudan, Yarıdoğrudan, Temsili olmak üzere 3 çeşit demokrasi vardır.
    Demokrasinin dayandığı temel ilkeler Hürriyet ve Eşitlik, Çoğulculuk ve Milli Egemenliktir. Hürriyet başkalarına zarar vermeden her şeyi yapma hakkıdır. Eşitlik ise herkesin kanunlar önünde eşit olmasıdır.
    Herkesin 1 oy hakkı vardır. Din ırk ve düşünce ayrılığı bunu engelleyemez. Seçimler gizli oy, açık sayım ilkelerine göre yapılır. En çok oy alan parti iktidar, diğerleri muhalefet partisi olur. Bir parti yeterli çoğunluğu sağlayamazsa bir ya da birkaç parti koalisyon yapar.
    Demokraside milli egemenlik halka dayanır. Halk devleti yönetecek kişileri seçer. Seçilenler devleti halk adına yasalara uygun olarak yönetirler. Eğer halk memnun değilse bir daha seçmez.
    Çoğulculuk farklı görüşlerin farklı partilerce temsil edilmesidir. Herkes özgürce düşüncesini açıklayabilir.Bu nedenle çoğulculuk ilkesi düşünce ifade özgürlükleri içinde yer alır.

    Türk Tarihinde Demokratik Gelişmeler:
    KURULTAYDAN MECLİSE

    Eski Türklerde siyasi, askerî ve ekonomik kararların alındığı meclise toy ya da kurultay adı verilirdi.
    . Çeşitli şenliklerin ve spor etkinliklerinin yapıldığı bu toplantılarda bir taraftan da devlet iş¬leri görüşülerek karara bağlanırdı. Bu meclislere ileri gelen boylar davet edilir, gelmeyenler devleti protesto etmiş kabul edilirdi. Bu toplantılarda hü¬kümdarların yanında her zaman hatun denilen hanımı oturur ve bazı elçileri kabul edebilirdi.
    Türkler hükümdara devleti yönetme yetki¬sinin Tanrı tarafından verildiğine inanıyorlardı. Tanrı tarafından verilen bu yönetme hakkına kut inancı denirdi. Kutun kan yoluyla hükümdarın tüm erkek çocuklarına geçtiğine inanılırdı.
    Bütün hanedan üyelerinde kut olduğun¬dan kendine siyasi ve askerî bakımdan güvenen kişi taht mücadelesine girebilirdi. Bu durum Türk devletlerinde bölünmeye neden olurdu.

    Türk devletlerinde hükümdarlar yönetimi kolaylaştırmak için ülkeyi doğu ve batı olmak üzere ikiye ayırırdı.

    İslamiyet'in Kabul Edilmesinden Sonra Meclis


    İslam dininin kabul edilmesinden sonra da devlet yönetiminde Türk kültürünün etkisi de¬vam etti. Kut anlayışı İslam dünyasının dinî lideri olan halifenin hükümdarlığı onaylaması uygula¬masına dönüştü.
    İslamiyet döneminde de "Devlet ve ülke, hükümdar soyunun ortak malıdır." anlayışı de¬vam etti.
    Devletin başında bulunan sultanın önem¬li görevleri ve sorumlulukları vardı. Sultan, devle¬ti en iyi şekilde yönetir, halkın mutluluğu için çalı¬şırdı. Sultandan sonra en yetkili devlet adamı ve¬zirdi.
    Devlet işleri, Divan adı verilen bir kurulda görüşülüp karara bağlanırdı. Divan'a, sultan veya vezir başkanlık ederdi.
    İslamiyet’in kabulünden sonra kurulan Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar gibi Türk devletlerinde de İslamiyet öncesi Türk devlet gelenekleri devam etmiştir. Ancak devlet yönetiminde de din kuralları etkili olmaya baş¬lamıştır. Özellikle Osmanlı sultanlarından Ya¬vuz Sultan Selim'in halifelik makamını başkent İstanbul'a taşıması ve kendisinin halife olması devleti teokratik bir yapıya büründürmüştür

    Osmanlı Devleti'nde Divan-ı Hümayun
    Osmanlı Devleti'nde padişahın başkanlı¬ğında önemli devlet işlerini görüşmek üzere top¬lanan meclise, "Divan-ı Hümayun" denirdi. Divan'ı Or¬han Bey kurmuştur.
    Divan, hangi din ve millete ait olursa ol¬sun, kadın erkek herkese açıktı.
    Divan'da son söz padişaha aitti. Ancak padişah devlet işleri ile ilgili Divan üyelerine danı¬şıp fikirlerini alırdı.
    Osmanlı Devleti'nin en önemli yönetim organlarından olan Divan-ı Hümayun, Yükselme Dönemi'nden sonra bozulmaya başladı. 19. yüzyıl¬da II. Mahmut bu teşkilatı kaldırarak yerine Avrupa usulünde düzenlenmiş olan bakanlıkları kurdu.

    OSMANLI DEVLETİ'NDE DEMOKRATİKLEŞME HAREKETLERİ
    1808’de Sened-i İttifak imzalandı. Bu padişahın yetkilerini kısıtlayan ilk belge idi.
    TANZİMAT FERMANI (1839)
    1-Kanun önünde herkes EŞİTTİR.
    2-VERGİ kişilerin kazancına göre alınacak.
    3-RÜŞVET ve iltimas kaldırılacak.
    4.ASKERLİK işleri belli bir düzene göre yapılacak.
    5-KANUNUN üstünlüğü kabul edilecek.
    Yukarıda bazı maddelerini verdiğimiz Tan¬zimat Fermanı; mutlakıyetin gücünü sınırlan¬dırmıştır ve ilk kez bu ferman ile Osmanlı Dev¬leti hukuk üstünlüğünü kabul etmiştir. Bu durum demokratikleşme yolunda atılmış en önemli adımlardan birisidir. Ancak Osmanlı halkı Tan¬zimat Fermanı ile yönetimde söz sahibi olama¬mıştır.

    ISLAHAT FERMANI 1856
    Avrupalı devletlerin baskısıyla ilan edilen ferman,Tanzimat Fermanı’nın genişletilmiş halidir.Bu fermanla azınlıklar,Müslüman halktan daha ayrıcalıklı hale geldiler.Demokratik hareket sayılmasının nedeni bütün Osmanlı halkının can,mal ve namusunun korunması ve kanun önünde eşit sayılmalarıdır.Ama bu fermanla azınlıklar,Müslüman halktan daha çok haklar elde ettiler.
    MEŞRUTİYET
    1876 yılında 2. Abdülhamit 1. Meşrutiyeti ilan etti. İlk anayasamız Kanun-i Esasi Mithat Paşa ve arkadaşları tarafından hazırlandı. Ancak 2. Abdülhamit 93 Harbi’ni (1877-78 Osm.-Rus Savaşı’nı) bahane ederek Meşrutiyete son verdi. 1908 yılında İttihat ve Terakki Partisinin çabalarıyla 2. Meşrutiyet ilan edildi.16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali ile Osmanlı Meclisi Meclis-i Mebusan kapatıldı. Bunun üzerine 23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM açıldı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. TBMM ilk anayasası olan Teşkilat-ı Esasi’yi kabul etti. Medeni Kanun (1926) ile kadınlara birçok hak verildi. 1930’da kadınlarımız belediye seçimlerine katılma ve aday olma, 1934’te her türlü seçme ve seçilme hakkına kavuştu. 1945’te çok partili hayata geçildi. 1995’te seçmen yaşı 18’e indirildi.
    Teşkilat-ı Esasiye’de yasama, yürütme, yargı TBMM’nin (Kuvvetler Birliği) elinde iken bugün yasama TBMM’nin, yürütme Cumhurbaşkanı ve hükümetin, yargı ise bağımsız mahkemelerin görevidir.(kuvvetler ayrılığı)
    Türkiye’nin şu ana kadar 4 anayasası olmuştur.(1921, 1924, 1961, 1982)
    # Tarihte ilk yazılı kanunları Sümer Kralı Urgakina yapmıştır. Babil Kralı Hammurabi’nin yaptığı kanunlar ise çok serttir.

    YÖNETİM ŞEKİLLERİ

    MONARŞİ:
    • Tüm yetkilerin ve güçlerin tek kişide toplanmasıdır.
    • Seçim dışı yöntemler kullanılır.
    • Yetki, genellikle miras yoluyla (babadan oğula) geçer ve tek bir kişide toplanır.
    • Bu kişinin emirleri tartışılmaksızın kabul edilir.
    • Yasama, yürütme ve yargı yetkileri bu kişinin elindedir. Kimseye hesap vermez.

    OLİGARŞİ:
    • Belli bir sınıfın, grubun ya da küçük bir azınlığın egemenliği ve yönetimi altında tutulan yönetim şeklidir.
    • Asiller meclisi vardır. Bu meclis krala yaptırım uygulayabilir.
    • Meclisin kararlarına uymayan kral görevden alınabilir
    • Kral yetkilerini bu meclisten alır.

    TEOKRASİ:
    • Bir ülkedeki siyasal yapılanma, devletin yönetim organları tüm siyasal ilişkilerin dinî kurallara göre düzenlenip yürütüldüğü yönetim biçimidir.

    Tarihte Türk Kadın Hakları:
    # İlk Türk devletlerinde Hatun Kurultay’a katılırdı.
    # İslamiyet’ten önce tek eşlilik vardı. Evlenme ve boşanmada kadının da söz hakkı vardı.
    # İslamiyet’in ilanından sonra İslamiyet’in yanlış yorumlanması ile kadın haklarının çoğunu kaybetmiştir.
    # İlk kez 1913’te Türk kadını sanayide çalışmaya başlamıştır.
    # Kurtuluş Savaşı’nda kadınlarımızın rolü büyük olmuştur.(Halide Edip, Şerife Bacı, Gördesli Makbule, Nakiye Hanım vb.)
    # 1934’ten sonra 17 kadın millet vekili meclise girdi.
    # Türkiye 1985’te “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni” kabul etti.

    CUMHURİYETİN NİTELİKLERİ

    Anayasa
    Anayasa temel kanundur. Yürürlükteki kanunlar anayasaya aykırı olamaz. Devletin temel yapısını, işleyiş biçimini, kişilerin hak ve özgürlüklerini be¬lirleyen devlet ile halk arasında yapılmış bir sözleşmedir. Anayasa'nın ilk 3 maddesi değiştirilemez.Bu maddeler şöyledir;
    MADDE 1. - Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
    MADDE 2. - Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayı¬şı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir Hukuk Devleti'dir.
    MADDE 3. - Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı "İstiklal Marşı"dır. Başkenti Ankara'dır.
    Madde 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
    Madde 5- Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti, ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmeği için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
    Madde 6- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
    Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
    Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.
    Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.
    Demokratik Devlet
    Demokrasi; egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olmasıdır.
    Demokrasilerde belli dönemlerde yapılan seçimlerle halk temsilcilerini belirler. Böylece millet temsilcileri aracılığı ile kendi kendini yö¬netir.
    Vatandaşlar kanunlara göre seçme ve se¬çilme hakkını kullanır. Herhangi bir baskı olma¬dan istediği siyasi partiye oyunu verir. Aynı zamanda istediği siyasi partiye üye olabilir ve partisi için çalışabilir.
    Herkesin eşit oy hakkı vardır. Seçimlerde oylama gizli, oy sayı¬mı ise açık yapılır. Demokrasilerde, devleti yö¬netme yetkisi hiçbir zaman bir kişiye veya belirli bir zümreye bırakılamaz.
    Demokrasilerde, kişiler özgürce düşünür ve düşündüğünü ifade eder.

    Hukuk Devleti
    Toplumun düzen içinde yaşamasını sağ¬layan kurallar bütününe hukuk denir. Devlet bü¬tün uygulamalarını bu kurallara göre yapar. Hu¬kuk devletinde herkes kanun önünde eşittir. Devlet bütün vatandaşlarına eşit yakınlıktadır.
    Haksızlığa uğrayan herkes mahkemeler aracılığı ile hakkını arar. Hukuk devletinde hiç kimse hukuksuzca bir davranışta bulunamaz. Devlet bile kişi tarafından mahkemeye verilebi¬lir. Eğer devlet tarafından yapılan bir haksızlık varsa mahkemeler aracılığı ile giderilebilir.
    Hukuk devletinde, mahkemeler bağımsız olmak zorundadır. Herhangi bir kimsenin veya bir kurumun etkisi altında olamaz. Çünkü mah¬kemeler adaletin dağıtıldığı yerdir. Eğer mah¬kemelerin bağımsızlığı sağlanmazsa adalet¬sizlikler ortaya çıkabilir. Dolayısı ile mahkeme¬lerde gücünü kanunlardan almaktadır.
    Laik Devlet
    Laiklik, devletin hukuk kurallarının akla, bilime ve toplumun ihtiyaçlarına dayalı olma¬sıdır. Laik devletlerde din ve devlet işleri bir bi¬rinden ayrılır, vatandaşlara inanç ve ibadet öz¬gürlüğü tanır.
    Anayasamızın 24. maddesine göre, Türki¬ye'de herkes istediği dine inanmakta, istediği ibadeti yapmakta özgürdür. Hiç kimse inancın¬dan dolayı veya yapmış olduğu ibadetten dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Yine hiç kimse laik düzeni yıkmaya yönelik herhangi bir faaliyette bulunmaz.
    Devlet hangi dine mensup olursa olsun vatandaşlarına karşı eşit uygulamalar yapma¬lıdır. Ve laik düzenin koruyucusu olmalıdır.

    Sosyal Devlet
    Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en önemli özelliklerinden birisi de Sosyal Devlet anlayışı¬nın olmasıdır. Devlet, dil, din, mezhep, ırk, cin¬siyet farkı gözetmeksizin her vatandaşını eşit kabul eder ve herkese hizmet götürmeye çalı¬şır. Sosyal devlet anlayışında devlet halk için çalışır ve halk için vardır.
    Devlet; eğitim-öğretim hizmetini, sağlık hizmetini, yol hizmetini, su hizmetini, elektrik hizmetini, iletişim hizmetini ve din hizmetini va¬tandaşlarına ulaştırmak zorundadır. Bütün bu hizmetleri yaparken bölge ayrımı yapmama¬lıdır. Ülkenin doğusuna, batısına, güneyine ve kuzeyine veya ilinden en küçük köyüne kadar aynı hizmetleri götürmelidir.
    Atatürk Milliyetçiliği
    Cumhuriyetçilik devletin kurucu ilkesidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türk milleti tara¬fından kurulmuştur. Millet; aynı toprak parçası üzerinde yaşayan, aynı dili konuşan, aynı geç¬mişe sahip olan ve gelecekte de birlikte yaşa¬ma isteğinde olan insan topluluğudur. Milliyet¬çilik ise mensubu olduğu milleti yararına ki¬şinin yapmış olduğu her türlü fedakârlıktır. Ge¬reksiz yanan bir lambayı kapatmak, gereksiz açık olan musluğu kapatmak en güzel milliyet¬çilik örneklerindendir.
    Atatürk milliyetçiliği birleştiricidir. Türkiye sınırı içerisinde yaşayan bütün vatandaşları aynı samimi duygularla kucaklar. Irkçı milliyetçilik anlayışı değil kültür milliyetçiliği anlayışı vardır. Nitekim Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm di¬yene" sözü bu durumu açıklayan en güzel ör¬nektir. Kendini Türk hisseden herkes Türk mil¬letinin bir ferdidir.

    TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’NİN YÖNETİM YAPISI

    YÖNETİMİN ÖZÜ
    Devlet, toplum yararına çalışan, toplum içerisinde ilişkileri düzenleyen, toplumun uyacağı kuralları koyan ve halkını iç ve dış tehditlere karşı koruyan düzene denir . Anayasamıza göre egemenliğin sahibi Türk milletidir. Millet, egemenlik hakkını Anaya-sanın koyduğu esaslara göre yasama, yürütme ve yargı organları eliyle kullanır.
    Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, yasama TBMM, yürütme hükümet, yargı ise bağımsız mahkemeler tarafından yapılır. Bu faaliyetlerin ayrı ayrı organlar tarafından yerine getirilmesine "Güçler Ayrılığı İlkesi" denir.
    YASAMA
    Millet, kendi hâkimiyetine dayanarak ka¬nun yapma yetkisini kabul ettiği bir organa verir. Anayasamıza göre, yasama organı TBMM'dir. Bu yetki devredilemez. TBMM genel oyla se¬çilen 550 milletvekilinden oluşur.
    TBMM’nin Görevleri
    • Kanun koymak, değiştirmek ve kaldır¬mak.
    • Bakanları denetlemek,
    • Para basılmasına karar vermek,
    • Cumhurbaşkanını seçmek,
    • Savaş ilanına karar vermek,
    • Uluslararası antlaşmaları onaylamak.
    • Bütçe ve kesin hesap tasarılarını görüş¬mek ve kabul etmek,
    • Genel ve özel af ilanına karar vermek
    • TBMM, seçimlerin yenilenmesine karar vermek.

    Türkiye Büyük Millet Meclisi ,hükümetin yaptığı işleri meclis araştırması, meclis soruş¬turması ve gensoru yollarıyla denetler. Yapılan işlerde yetkiyi kötüye kullanma ya da yasalara ay¬kırı bir durum bulunduğunda meclis, hükümeti "güvenoyu vermemek" yoluyla düşürebilir

    YÜRÜTME
    Yürütme kanunları uygulama yetkisidir. Bu yetki ülkemizde anayasaya uygun olarak Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna verilmiştir.
    Cumhurbaşkanı
    Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfat¬la Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Türk milletinin birliği¬ni temsil eder. Anayasanın uygulanmasını, devlet kurumlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gö¬zetir.
    Bazı Görevleri
    1. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni gerektiğin¬de toplantıya çağırmak,
    2. Yasaları yayımlamak,
    3. Yasaları yeniden görüşülmek üzere Tür¬kiye Büyük Millet Meclisi'ne geri göndermek (Ve¬to yetkisi),
    4. Anayasa değişikliklerine ilişkin yasaları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunmak,
    5. Yasaların, anayasaya biçim ya da esas yönünden aykırı oldukları gerekçesi ile Anayasa Mahkemesi'nde iptal davası açmak,
    6. Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar vermek,
    7. Başbakanı atamak ve istifasını kabul et¬mek,
    8. Türkiye Cumhuriyeti'ne gönderilecek ya¬bancı devlet temsilcilerini kabul etmek,
    9. Uluslararası anlaşmaları onaylamak ve yayımlamak,
    10. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Başkomutanlığını temsil et¬mek,
    11. Millî Güvenlik Kurulunu toplantıya çağır¬mak,
    12. Üniversite rektörlerini seçmektir.
    Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması durumunda da yenisi seçilinceye kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, cumhurbaşkanlığı¬na vekillik eder ve cumhurbaşkanına ilişkin yetki¬leri kullanır.

    CUMHURBAŞKANLARIMIZ
    1. Mustafa Kemal Atatürk
    2 İsmet İnönü
    3. Celal Bayar
    4. Cemal Gürsel
    5. Cevdet Sunay
    6. Fahri Korutürk
    7 Kenan Evren
    8 Turgut Özal
    9. Süleyman Demirel
    10. Ahmet Necdet Sezer
    11. Abdullah Gül

    Bakanlar Kurulu
    Bakanlar Kurulunun diğer adı hükümettir. Bakanlar Kurulu, Başbakan ve bakanlardan olu¬şur. Başbakan TBMM üyeleri arasından cumhur¬başkanı tarafından atanır. Bakanlar başbakan tarafından belirlenir ve atamaları cum¬hurbaşkanının onayına sunulur. Bakan atamasın¬da meclis dışından bir kişi de seçilebilir.
    Hükümet, vatandaşların temel hak ve öz¬gürlüklerini kullanabilmesi için yasaların işlemesi¬ni sağlar.
    Bakanlar Kurulunun Bazı Görevleri
    • Vatandaşa iş olanağı sağlamak (fabri¬kalar kurmak)
    • Vatandaşın güvenliğini sağlamak.
    •Yurdu iç ve dış tehditlere karşı koruyarak vatan bütünlüğünü korumak.
    • Vatandaşlarına hizmet götürmek( yollar, köprüler, barajlar vs. yapmak)
    • Tarım ve hayvancılığı geliştirmek.
    Başbakanın Bazı Görevleri
    • Hükümeti kurmak.
    • Bakanlar arası işbirliği sağlamak.
    • Hükümet politikasını takip etmek.
    • Cumhurbaşkanın katılmadığı zamanlarda Milli Güvenlik Kuruluna başkanlık etmek.
    • Hükümet programının hazırlanmasını sağlamak

    YARGI GÖREVİ
    Yargı yetkisi bağımsız mahkemelere ve¬rilmiştir. Yargı organları kişiler arasında veya yö¬netenlerle yönetilenler arasında çıkan uyuşmaz¬lıkları yasalara uygun olarak çözümler.
    Devletin yargı görevini yürüten mahke¬melerin tam bağımsız olmaları gerekmektedir.
    Anayasamıza göre yargı kararları da de¬netlenebilmektedir. Bu nedenle yargıyı sağlayan organlar;

    1. Normal Mahkemeler,
    2. Yüksek Mahkemeler olarak ayrılır.
    ** Anayasamıza göre, vatandaşlar mahke¬me kararlarına karşı bir üst mahkemeye başvura¬bilir. Sonuç, ilgili mahkemeye ve vatandaşa bildi¬rilir. Böylece, uyuşmazlıklar adil bir şekilde çözü¬me kavuşturulmuş olur.
    Anayasamızda belirtilen yüksek mahkemeler şunlardır:
    • Anayasa Mahkemesi
    • Yargıtay
    • Danıştay
    • Askerî Yargıtay
    • Askerî Yüksek İdare Mahkemesi
    • Uyuşmazlık Mahkemeleri.
    Ayrıca insan hakları çiğnenmiş vatandaşlar bütün iç hukuk yollarını denedikten sonra, hak ihlalleri ortadan kalkmazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kişisel olarak başvurup haklarını arayabilirler.

    KANUN:
    Bir Yasa TBMM'den Nasıl Çıkar? (Kanun Nasıl Yapılır ?)

    Hukuk, devletçe konulan ve toplum haya¬tını düzenleyen kurallar bütünüdür. Hukuk devle¬ti ise yönetimde hukuk kurallarının üstün tutuldu¬ğu herkese eşit haklar verilen devleti ifade eder.
    Hukuk devletinde kurumlar yetkilerini hu¬kuk kurallarından alır. Bu nedenle hukuk kuralla¬rının milleti temsil eden milletvekilleri tarafından halkın yararı gözetilerek eşitlik ilkesiyle çıkarılma¬sı gerekir.
    Devletin ve toplumun devamını sağlayan hukuk kuralları, herkes tarafından benimsenmesi ve geçerli olması amacıyla birçok kuruluş tarafın¬dan denetlenebilir ve düzenlenebilir.
    Yasalar toplumun ihtiyaçları doğrultusun¬da hazırlanır. İlgili komisyonlarda incelenir ve anayasaya olan uygunluğu tespit edilir. Üzerinde gerekli incelemeler yapılan yasa TBMM Genel Kuruluna sunulur. Milletvekillerinin oy çokluğu ile kabul edi¬len yasa daha sonra cumhurbaşkanının onayına sunulur. Kabul edilirse resmî gazetede yayınlana¬rak yürürlüğe girer. Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmez ise tekrar TBMM'ye gönderilir (Ve¬to yetkisi).

    Cumhurbaşkanı veto yetkisine rağmen ikinci defada kanunu onaylamak zorunda kalırsa kanunun iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilir.



    VATANDAŞLARIN DEVLETE KARŞI HAK VE ÖDEVLERİ

    1-Seçme ve Seçilme Hakkı: Hem hak hem de ödevdir.Kimler oy kullanamaz?
    a-18 yaşından küçükler
    b-Tutuklu ve hükümlüler
    c-Er ve erbaşlar
    d-Askeri okul öğrencileri
    e-Kısıtlılar
    Genel seçimler normalde 5 yılda bir yapılır.Cumhurbaşkanlığı seçimleri 7 yılda bir yapılır. Bir kere cumhurbaşkanı olan bir daha olamaz. Milletvekili olmak için 25, cumhurbaşkanı olmak için 40 yaşında olmak gerekir.
    2-Kanunlara Uyma :Herkes kanunlara uymak zorundadır.
    3-Vergi: Herkes kazancına göre vergi verir
    4-Askerlik: Sağlıklı her Türk erkeği askerlik yapmak zorundadır.

    İZCİLİK:

    İzcilik dünyada ilk defa 1907 yılında Britanya ordusundan emekli olan korgeneral Robert Baden-Powel tarafından kurulmuştur. Baden-Powel'in 1908 yılında yazdığı Erkek Çocuklar İçin İzcilik kitabı bütün dünyada büyük bir ilgiyle karşılandı ve izciliğin temelini oluşturdu
    Türkiye'deki izciliğin tarihi ise 1910 yıllarına kadar uzanmaktadır. İlk önceleri Galatasaray Lisesi' nde Ahmet Robenson önderliğinde başlayan izcilik daha sonra Edirne İttihat Mektebi, Manastır Öğretmen Okulu ve İstanbul Lisesi, Darrüşşafaka gibi kurumlarda Türkiye'de de hızla yayılmıştır. Dünya Savaşı yıllarında aksayan izcilik, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de katkılarıyla Cumhuriyet döneminde tekrar hız kazanmıştır.
    İzci andı
    Tanrıya ve Vatanıma karşı vazifelerimi yerine getireceğime, izcilik türesine uyacağıma, başkalarına her zaman yardımda bulunacağıma, kendimi bedence sağlam, fikirce uyanık ve ahlâkça dürüst tutmak için elimden geleni yapacağıma şerefim üzerine ant içerim.
    İzci Türesi
    * İzci, sözünün eridir. Şeref ve haysiyetini her şeyin üstünde tutar.
    * İzci, yurduna, milletine, ailesine ve izci liderlerine sadıktır.
    * İzci, başkalarına yardımcı ve yararlı olur.
    * İzci, herkesin arkadaşı ve bütün izcilerin kardeşidir.
    * İzci, herkese karşı naziktir.
    * İzci, bitki ve hayvanları sever ve korur.
    * İzci, büyüklerinin sözünü dinler, küçüklerini sever ve korur.
    * İzci, cesurdur, her türlü şartlar altında neşeli ve güler yüzlüdür.
    * İzci, tutumludur.
    * İzci, fikir, söz ve hareketlerinde açık ve dürüsttür.

    Milliyet, örf, din, dil ayrımı gözetmeksizin herkese açık, politik olmayan eğitimsel üniformalı bir gençlik çalışmasıdır.
    İzcilik, gönüllü, uluslararası, üniformalı, çeşitli yaş gruplarındaki gençlerin zihinsel, fiziksel, ruhsal, sosyal, duygusal ve karakter gelişimine katkıda bulunan bir gençlik faaliyetidir.
    Okul ile aile eğitimleri arasında kalan boşlukları doldurur.
    İzcilik, çocuk ve gençleri mevcut özellikleri ile bir bütün olarak ele alan, ruh ve beden sağlıklarını geliştiren, onların boş zamanlarını bir program çerçevesinde değerlendirilmesini sağlayan bir eğitim aracıdır. Bu özellikleri ile izcilik, öğretim olmaktan çok uygulamalı bilgi ve beceri kazandıran eğitim karakterinde bir faaliyetidir. Bu nedenle de izcilik tüm dünyada okul dışı bir faaliyet olarak değerlendirilmiş ve okul dışı izcilik organizasyonları kurulmuştur. Çocuk ve gencin karakterini geliştirmek suretiyle eğitimin oluşturduğu boşluğu doldurur.
    İzcilik, çocuk ve gencin grup içinde ve bizzat tabiatın kucağında eğitilmesiyle karakter, beceri, sağlık, mukavemet, cesaret vs. konularda daha iyi ve daha çabuk eğitilebilecekleri fikrinden doğmuştur.
    Kişinin eğitimi, bedenen ve fikren olduğu kadar ahlaken de büyük önem taşır. Bu nedenle de izcilik ahlak eğitiminde aktif bir metod olarak kabul edilir. İzcilik iyi yurttaş yetiştirmeyi amaçladığından Milli, iyi insan yetiştirmeyi amaçladığından ise evrensel bir olaydır.

    KISACA İZCİLİK: Çocuk ve genci tam anlamıyla topluma yararlı, insanları seven, onlara yardım eden, doğayı ve çevreyi koruyan, vatanına yararlı, iyi bir insan olma sanatıdır.

    İZCİLİĞİN TANIMI
    İzcilik, gönüllü, uluslararası, üniformalı bir gençlik faaliyetidir. Çeşitli yaş gruplarındaki çocukların ve gençlerin zihinsel, bedensel, sosyal, ve ruhsal gelişmelerine katkıda bulunan, yapıcı, yaratıcı yeteneklerinin geliştirilmesi için gerekli çabaları içeren, onları ülke kalkınmasının temeli olan bilgi ve becerilerle donatmayı hedef alan, demokratik kişilik özelliklerinin ortaya çıkmasını sağlayan, ulusal ve uluslararası tüm gençliği bünyesinde toplayan bir eğitim aracıdır. Bu özellikleri ile izcilik, öğretim olmaktan çok uygulamalı bilgi ve beceri kazandıran eğitim karakterinde bir faaliyettir.
    İzcilik 7 ve daha yukarı yaşlardaki çocuk ve genç insanlara karakter gelişimi, yurttaşlık eğitimi, kişisel sağlamlık veren, bilgi, beceri ve davranış açısından onları besleyen bir gençlik faaliyetidir. Kişinin eğitimi, bedenen ve fikren olduğu kadar ahlaken de büyük önem taşır. Bu nedenle de izcilik ahlak eğitiminin aktif bir metodu olarak kabul edilir. İzcilik, çocuk ve gencin grup içinde ve bizzat tabiatın kucağında eğitilmesiyle karakter, beceri, sağlık, mukavemet, secaret gibi konularda daha iyi ve daha çabuk eğitilebilecekleri fikrinden doğmuştur.
    İzcilik iyi yurttaş yetiştirmeyi amaçladığından milli, iyi insan yetiştirmeyi amaçladığından ise evrensel bir olaydır. İzcilik, milliyet, ırk, din ve dil ayrımı olmaksızın herkese açık, gönüllü, politik olmayan eğitimsel bir gençlik hareketidir.

    8-11 yaş grubu için küçük izci (Eski adı Yavrukurt),
    12-15 yaş grubu için izci,
    16-20 yaş grubu için ergin izci çalışmaları diğer ülkelerde de benzer uygulamalar yapılmaktadır.
    20 yaşından sonra izci lideri olarak hizmet vermek mümkündür. Lider olarak görev almayanlar ise yukarıda değinildiği gibi izcilik ruhunu hayat boyu devam ettirirler.

      Forum Saati Çarş. Mayıs 15, 2024 11:11 pm